Ana içeriğe atla
Röportaj

Tecavüzde kadın beyanı esas alınmalı

Tecavüz ya da tacize uğrayan bir kadın hemen duş alma ihtiyacı duyuyor, elbiselerini değiştiriyor. Böylece delilleri, bilinçsizce yok etmiş oluyor. Taciz-tecavüze maruz kaldığını ispat etmekle yükümlü tutulan kadınlara, emniyet ve yargı süreçlerinde tekrar tekrar aynı mağduriyet yaşatılıyor. Avukat Sezin Uçar, bu mağduriyetlerin giderilmesi için taciz ve tecavüzde kadın beyanının esas alınması gerektiğini belirtiyor.

İSTANBUL (Deniz Doğruer)- Tecavüze uğrayan bir kadın, yaşadığı her şeyin yanı sıra ailesi tarafından dışlanıyor, eşi ya da sevgilisi tarafından terk ediliyor, işten atılıyor, ona artık 'namus'unu kaybetmiş gözüyle bakılıyor. Türk yargı sistemi tüm bunlara rağmen kadınların iftira atabileceği varsayımıyla kadın beyanını esas almıyor. Yargının "Bağırmadı", 13 yaşındaki N.Ç. davasında olduğu gibi "Rızası vardı", "Dar pantolon giymişti, kadın yardımcı olmadan tecavüz yaşanmazdı" gibi gerekçeleriyle tecavüzcüler serbest kalabiliyor.
Demokratik kadın hareketi, çok uzun yıllardır, taciz ve tecavüz davalarında kadınların beyanının esas alınmasını talep ediyor. Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatlarından Sezin Uçar, bu talebin neden haklı olduğunu ETHA'ya anlattı.

'TECAVÜZ KRİZ MERKEZİ ŞART'

Şu anda var olan hukuk ve emniyet sistemi içerisinde bir kadın tecavüze uğradığında, yaşayacağı tüm olumsuzlukları göze alıp emniyete başvurduğu zaman neler yaşıyor?
En büyük sorun Türkiye'de maalesef tecavüz kriz merkezlerinin bulunmaması. Tecavüze-tacize uğrayan kadınların psikolojik destek alabilmesi ve delillerin kaybolmaması için bu merkezere ihtiyaç var. Geçtiğimiz yıl bir yasa tasarısı hazırladılar bununla ilgili, çok tartışıldı ama maalesef yasalaşmadı. Maddi delillerin ortadan kaldırılmaması gerekiyor. Ancak tecavüze ya da cinsel tacize uğrayan kadın hemen duş alma ihtiyacı duyuyor, elbiselerini değiştirme ihtiyacı duyuyor. Delilleri, bilinçsizce kendi rızasıyla yok ediyor. Ancak tecavüz kriz merkezi olsa, hem delillerin kaybolmadan elde edilmesi hem de mağdur kadının psikolojik desteği bakımından çok önemli bir ihtiyacı karşılayacağını düşünüyoruz.

'KADIN AYNI ŞEYİ DEFALARCA YAŞIYOR'

Diyelim ki bu aşamayı geçtik, kadın tecavüz sanığının kim olduğunu ortaya çıkaracak delilleri bulup emniyete başvurdu. Bu sefer defalarca genital muayneye tabi tutuluyor. Üstelik bu genital muayeneler çok da usülüne uygun yapılmıyor. Kadın orada defalarca aynı olayı yaşayabiliyor. Mağduriyeti tekrar yaşayabiliyor.
Yargılama aşamasındaki en büyük engel de Adli Tıp Kurumu. Bugün ATK'nin geldiği nokta zaten içler acısı. Randevuların geç verilmesi, raporların geç çıkmasından da bahsetmiyoruz, kadın aleyhine son derece kötü ve anti-bilimsel raporlar çıkartıyor.

'ATK'NIN RAPORLARI BİLİMSEL DEĞİL'

Adli Tıp Kurumu, kadın aleyhine ne gibi kararlar alıyor?
Gerçekten bilimsel değerlendirmeler yapmıyor. Az önce de dediğim gibi, tecavüzde maddi bulgu bulmak zor. Cinsel tacizde zaten imkansız gibi bir durum var. Bu noktada, Adli Tıp'ın üzerine düşen en büyük görev, kadının psikolojik olarak bu durumdan etkilenip etkilenmediğini test etmek. Onlara göre, bir kadının yalan söyleyip söylemediğini anlamak için -ki bence bir kadın böyle bir durumda yalan söylemez- böyle bir mekanizmaya başvuruyorlar.
Psikolojik olarak etkilendiğine kanaat getirirlerse bu yönde bir rapor hazırlıyorlar. Ancak kriterleri de çok sağlıklı değil. Böyle bir olayı yaşayıp da psikolojik olarak etkilenmemesi mümkün değil.
Bir diğer mesele N.Ç. davasında gündeme gelen rıza meselesi. Burada tek başına Adli Tıp'ı suçlamak doğru değil. Yargı mekanizmasının da ciddi suçu var. Cinsel birlikteliğin rızaya dayalısı olur. Tecavüzün rızaya dayalısı olmaz.

'HASTANE RAPORLARI DİKKATE ALINMIYOR'

Aynı zamanda İstanbul Tıp Fakültesi'nde Çapa Psikososyal Travma Merkezi var. Üzerinden uzun yıllar geçse de, tecavüze dair psikolojik rapor verebiliyor. Adli Tıp Kurumu bunu yapamıyor mu? Çapa'nın verdiği raporlar mahkemelerde geçerli oluyor mu?
Çapa'daki merkezin verdiği raporlar mahkemede delil olarak kabul edilmiyor. Bir kanaat oluşturuyor ancak cezalandırma yoluna gidilecekse ATK'nin verdiği raporlar baz alınıyor maalesef. Biz hep şunu söyledik: Adli Tıp Kurumu, üniversitelere bağlı ya da tamamen bağımsız olsun. Maalesef öyle değil. Adli Tıp'ın başka dosyalarda verdiği kararlar da iktidarla doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyor.

'KADIN BEYANININ ESAS ALINMASI TEK ÇÖZÜM'

Demokratik kadın hareketi, uzun yıllardır taciz ve tecavüz davalarında kadın beyanının esas alınmasını istiyor. Bu talebi biraz açabilir misiniz?
"Kadın beyanı esastır" ilkesi esasında taciz ve tecavüz mağduru kadınların tek kurtuluşu. Gerçek adaletin sağlanmasını istiyorsak kadın beyanını esas almalı ve ona uygun bir yargılama sistemi kurmamız gerekiyor. Ama maalesef Türkiye'de kadın beyanı esas alınmıyor. Türk yargı sisteminde şöyle bir kural var, iddiasını herkes kendisi ispat etmek zorunda.
İzmir'de karakolda yaşanan görüntü bunun çok tipik bir örneği. Ortada kamera kaydı var, maddi bir delil var yine de mağdur kadının ispat etmesi bekleniyor.
Diğer suçlardan ayırt edici tarafı bu. Başka türlü delil elde etmenin imkanı yok. O yüzden kadın beyanı esas alınmalı.

'MUHALİF DAVALARINDA DURUM FARKLI'

Peki yargılamanın diğer konularında bu ilke işletiliyor mu? Mesela Terörle Mücadele Yasası kapsamında görülen davalarda...
Muhaliflerin davalarında durum tamamen farklı. Eğer bir muhalif olarak yargılanıyorsanız, yazarsanız, politikacıysanız herhangi bir sebeple muhalif bir kimliğiniz varsa, sanık sandalyesindeyseniz, size atfedilen suçların aksini siz ispat etmek zorundasınız.

'MASUMİYET KARİNESİNE İSTİSNA OLABİLİR'

Suçluluğu ispatlanana kadar herkes masumdur anlamına gelen masumiyet karinesine aykırı olduğu yönünde itirazlara ne diyorsunuz?
Bu durumun bir istisna olabileceğini düşünüyorum. Elbette, hiç kimsenin hemen ipi çekilmemeli, hemen tacizci-tecavüzcü olmamalı. Başka bir suçta insanlar birbirine husumet beslediği için iftira atabilir ama Türkiye'de cinsellik ve toplumsal cinsiyet algısı böyleyken, hiçbir kadının bu şekilde hareket edeceğine inanmıyorum. Hangi sınıftan, hangi kategoriden, hangi meslekten olursa olsun, hiçbir kadının taciz ya da tecavüzün mağduru değilken sırf birisini kötü göstermek amacıyla kendisine tecavüz ettiğini iddia edeceğini düşünmüyorum.
Kaldı ki, başka türlü ispat etme şansı olmadığı için kadının beyanı mutlaka esas alınması gerekiyor.

'TACİZİ İSPATLAMAK İMKANSIZ'

Tecavüz yine belli koşullarda ispatlanabiliyor. Peki bir kadın, elle, sözle ya da bakışla cinsel tacize uğramışsa bunu nasıl ispatlayabiliyor?
Bunu ispatlamasının tek koşulu, 3. bir kişinin orada olması. Karşıdaki ikrar etmiyorsa, tanıkla ya da kamera görüntüsüyle ispat edilebilir.
Kadın beyanının esas alındığı örnek var mı hiç?
Birkaç dava var. Özellikle Ankara'daki birkaç ceza yargıcı, başka delil olmadığı halde, kadının beyanını esas alarak karar verdi. Orada da şöyle bir istisna vardı, sanık daha önce 8 defa tecavüz suçundan hüküm giymişti. Sanığın geçmişi, hakimi o kararı almaya zorladı. Hiç sabıkası olmayan birisi de tecavüz edebilir. O yargıç, sabıkasız birinde kadın beyanını esas alabilir miydi, bu tartışılır.

'TOPLUMSAL CİNSİYET ALGISINI DEĞİŞTİRMEK LAZIM'

Bu tabloyu tersine çevirmek için neler yapılabilir? Mesela tecavüz kriz merkezlerinden bahsettik...
Tek başına tecavüz kriz merkezlerinin kurulmasıyla aşılabilecek bir sorun değil. Çünkü tecavüz olgusu, toplumsal cinsiyet olgusuyla birebir bağlantılı. Nasıl erkek kadına herhangi bir sebeple şiddet uyguluyorsa, tecavüz de erkeğin kadının bedeni üzerinde tahakküm kurması anlamına geliyor.
Toplumsal cinsiyet algısını değiştirici, kadınların 2. sınıf görülmesinden uzak politikalar üretilmesi lazım. Tecavüz kriz merkezleri çok önemli. Adli Tıp Kurumu gibi çalışmayacak bir mekanizma kurulması gerekiyor. Orada çalışacak psikolog da, doktor da, hukukçu da amacına uygun konumlanmış kişiler olmalı.
Bir diğer husus iş yerlerinde yaşanan cinsel taciz vakaları. Eşitsiz bir ilişki olduğu için baskı altında tutulması çok kolay. Hem aile içindeki, hem sokaktaki, hem de iş yerindeki cinsel tacizi önleyici hükümlerin en kısa zamanda düzenlenmesi lazım.
Türk Ceza Kanunu açısından taciz ya da tecavüz suçunun bir karşılığı var, çok az bir ceza da diyemeyiz. Maalesef bu yönlü cezalandırılanların sayısı az. Kanunda baktığımızda bazı şeyler teorik olarak çok kötü düzenlenmemiş ama uygulama açısından aynı paralelliği göremiyoruz. Esas sorun uygulamada.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Haber 'Davutpaşa'da sorumlular hakettiği cezaya çarptırılsın' Adalet Arayan İşçi Aileleri, Davutpaşa'da meydana gelen ve 21 işçinin hayatına mal olan ihmallerle ilgili açılan dava öncesi Bakırköy Adliyesi önünde basın açıklaması düzenledi. İSTANBUL - Adalet Arayan İşçi Aileleri, Davutpaşa'da ihmaller sonucu hayatını kaybeden 21 işçi ile ilgili açılan dava öncesi Bakırköy Adliyesi önünde basın açıklaması düzenledi. "Davutpaşa'yı unutmadık unuttturmayacağız" pankartı açılarak "Sorumlular yargılansın adalet istiyoruz" denildi. Açıklamada söz alan Hakkı Güleç, "Başka canlar yanmasın diye 10 yıldır adalet için mücadele ediyoruz. Sorumlular hala görevleri başındalar" dedi. Adalet Arayan İşçi Aileleri adına Davutpaşa'da iş cinayetinde eşini kaybeden Arzu Cesur basın metnini okudu. Bütün iş cinayetlerinde hayatını kaybedenleri anarak söze başlayan Demir, 2008'de meydana gelen Davutpaşa patlamasının yargılamasının 6,5 yıl sürd